Laleleriyle meşhur ve benim avrupada en sevdiğim başkentlerden birisi. Amsterdam için 2004 Nisan ayında ucuz bir bilet bulunca KLM'den 4 günlük küçük bir gezi planladık ve çok eğlendik. Bu şehri yaşamak için seçtim, eşimde çok sevdi ama ama o benim kadar buraları bırakıp gitmek konusunda hevesli çıkmadı.Ancak işim dolayısıyla ben daha sonraki yıllarda da defalarca ziyaret etme şansı buldum.
Lalelerden sonra aklıma gelen en popüler simgeleri tahta ayakkabılar......Köylerde ve yerel bayramlarda hala kullanıldığı söyledikleri bu ayakkabıları giymek sanırım İstanbul sokaklarında biraz zor olurdu...:)
Ve Hollanda'nın 3. simgesi Yel değirmenleri......Görmeden dönmemek lazım diyorsanız benim gibi günübirlik bir turla Amsterdam'ın çevresindeki köyleri ziyaret etmelisiniz. Ayrıca bu gezinizde peynir fabrikalarını ziyaret ederek taze peynir alma şansınızda olabilir.
Biz ilk gezimizde Central Train Station ( Merkez Tren İstasyonu) yanından kalkan turlardan birini seçerek Marken, Volendam köylerini ve Volendam köyüne çok yakın bir yerde bulunan peynir fabrikasını ve yel değirmenlerini ziyaret etmiştik. Turun ilk durağı yel değirmenlerini görmek için açık hava müzesi olan Zannse Schans ve tahta ayakkabıların yapılışını izleyebileceğiniz fabrika oluyor. Fabrika'da çok fazla vakit kaybetmezseniz yel değirmenlerini gezmek için daha fazla şans bulabilirsiniz. Daha sonra küçük bir balıkçı köyü olan Volendam ziyaret ediliyor. Volendam Amsterdam'a yarım saat uzaklıkta olduğu için özellikle hafta sonları çok kalabalık oluyor. Şansınıza güzel bir hava varsa deniz kenarında oturup uygun fiyatlara balık yiyebilirsiniz. Turun son durağı feribotla Marken adasına geçerek tamamlanıyor. Marken sevimli evleriyle bir masal kasabası gibi. Köyde yaşayanlar yerel kıyafetleriyle dolaşarak köyün turistik bir nokta olmasını sağlıyorlar. Biz turdan çok keyif aldık ancak siz serbest gezmek istiyorsanız Central Station'dan kalkan otobüsleri kullanarak Volendam'a yarım saatte ulaşabilir ve feribota binerek Marken adasını ziyaret ederek Amsterdam'a geri dönebilirsiniz.
İçinden nehir geçen Avrupa şehirlerinden biri olan Amsterdam'da o kadar çok köprü var ki saymak bile imkansız........Bazen insan kendini film stüdyosunda veya oyun evinde gibi hissediyor. Bir sürü köprüyle birbirine bağlanmış sokaklar ve nehre bakan çok şirin evler, cafeler, dükkanlar...
Nehir gezintisi yandaki resimdeki boat'larla en bilindik turist attractıon'larından biz gündük gezdik. Gerçektende çok güzeldi. Akşam yapılanada katılmayı çok istedim ancak vakit bulamadık.
Amsterdam özgür bir şehir belkide bu yüzden sokaklarda hep gençler var ve günün her saati cıvıl cıvıl. Herkesin kafasına göre yaşadığı bu şehirde bazı insanlarda nehir evlerinde yaşıyorlar. Posta numaraları bile bulunan bu evlerin yüzlercesini nehir üzerinde görebilirsiniz. Yukardaki resimde bunlardan bir tanesi bulunuyor. Balkonundaki çiçeklere dikkatinizi çekerim :)
Nehir turu Amsterdam ziyaretiniz'de mutlaka yapmanızı tavsiye edeceğim gezilerden. Ben her gittiğim sefer mutlaka yapıyorum be hiç sıkılmadan güzel evlerin fotoğraflarını çekiyorum :) 1 saatlik turların fiyatları 10-15 EUR arasında değişiyor. Tur boyunca seçeceğiniz dilde kulaklıklarla önemli noktaları görebiliyorsunuz. Tekneler yaz ve bahar sezonunda yarım saat, kışın 1 saat aralıklarla kalktığı için, önceden bilet almanıza gerek bulunmuyor.
Amsterdam'da belki de yağmurun etkisiyle her yer yemyeşil ve çok güzel müzeler var. Müze meydanında bulunan ( Museum Square) Rijksmuseum özellikle sanat severler için Amsterdam'da mutlaka ziyaret edilmesi gereken bir müze. Hollanda tarihini ve sanat eserlerini görebileceğiniz müzede 1 milyonun üzerinde obje sergileniyormuş. Ayrıca aynı meydanda bulunan Stedelijk Museum ( modern sanatlar müzesi) ve Dünyanın en geniş Van Gogh koleksiyonunu görmek için Van Gogh müzesini ziyaret edebilir. ziyaret edilebilir. Ayrıca Prinsengracht bölgesinde yer alan Anne Frank House ilginç hikayesiyle ( Yahudi bir genç kızın Nazilerden kaçarak uzun süre saklandığı ve o günlere ışık tutan bir günlük yazdığı ev müze haline dönüştürülmüştür.) ziyaretçilerin ilgisini çeken bir müze. Ben hüzünlü hikayeleri sevmediğim için özellikle içeriye girmeden sadece binayı görmekle yetindim.
Prinsengracht ve Keizersgracht arasında yer alan Westerkerk kilisesi 1631 yılında inşa edilmiş ve hollanda kiliseleri arasında en yüksek çan kulesiyle mutlaka dikkatinizi çekecektir.
De Waag küçük bir şato görüntüsüyle Amsterdam'da en sevdiğim yapılardan, 15. yy'da şehri korumak amacıyla orjinal şehir duvarının bir parçası olarak yapılan bina Nieuwmarkt bölgesinde yer alıyor ve şimdi restoran olarak hizmet veriyor.
Şehrin her yerinde bisikletli insanlar var. Araba neredeyse hiç görmüyorsunuz. Küçük bir şehir olması nedeniyle her yere bisikletle gitmek mümkün. İnsanlar bisiklete bebekleri, köpekleri çantaları ,sevgilileriyle biniyorlar ve trafik stresi olmadan yaşıyorlar :) Müze gezmekten veya sokaklarda kaybolmaktan yorulduğunuz zaman dinlenebileceğiniz çok güzel bir park, müze meydanına çok yakın bir konumda sizi bekliyor. Vondelpark içindeki gül bahçeleri ve kafeteryalarıyla size dinlenmeniz için çok güzel bir fırsat sunacaktır. Ancak yağmurlu bir ülke olan Hollanda'da bu parkta serilme şansı çok az bulabildiğimi itiraf etmeliyim :)
Amsterdam ziyaretinizi Mart-Mayıs ayları arasında yaparsanız şehrin her yerinde rengarenk laleleri görme şansınız olacaktır. Ancak daha çok laleyi bir arada görmeyi istiyorsanız. Şehir merkezine 1 saat uzaklıktaki Keukenhof'a gitmenizi tavsiye ederim.Dünyanın en büyük çiçek pazarı olarak bilinen bu park 32 hektar çiçekten oluşmaktadır. Bu parkın bulunduğu Lisse kasabasına tren veya otobüsle rahatlıkla ulaşabilirsiniz.
Şehir özgürlükler şehri olarak haklı ününü iki önemli noktadan alıyor. Bunlardan ilki Red Light District olarak bilinen kırmızı nokta bölgesi. Turistik bir bölgede alışveriş yaparken karşınıza çıkan bu sokakta onlarca sex shops ve sex müzesi ( Dünyanın en eski ve ilk sex müzesi) bulunuyor. Akşamları ise karşınıza uyuşturucu satıcıları ve vitrinlerin arkasında erotik dans gösterileri yaparak , müşteri çekmeyen çalışan vitrin kızları çıkıyor. 1275 yılında denizciler oluşturulan bu eğlence bölgesi şimdi her yıl binlerce turisti kendisine çekiyor. Hollandalılar şehrin merkezindeki bu görüntülerle yaşamaya alışmışlar. Ellerinde pazar çantaları ve pusetlerle geçen aileler gerçek bir çelişkiye sebep oluyor.
İkinci nokta ise basit uyuşturucu olarak bilinen kokain ve benzerlerinin satıldığı Coffee Shop'lar. Bunların civarından geçerken uyuşturucunun kokusunu alabiliyorsunuz. Ancak enteresan bir bilgiyi Hollanda'da uzun zamandır yaşayan bir arkadaşımdan alıyorum. Hollanda Avrupa'da en az uyuşturucu kullanan ülkeymiş.
Şehirde yemek problemi yok. Hollanda'ya özgü bir restoran biz görmedik, (Sadece muhteşem güzel peynirleri var, Hollanda'ya yolunuz bir gün düşerse mutlaka yemenizi ve gelirken sevdiklerinize de getirmenizi tavsiye ederim,) Ancak çok güzel Arjantin steak house'lar var ve et gerçekten de çok lezzetli hımmm olsa da yesek....Bunların içinden benim tavsiyem Leidse meydanında bulunan Rancho olacaktır. Fiyat, lezzet ve ortam olarak çok başarılı buluyorum.
Hollanda'ya gidip pancake yemeden dönülmez diye düşünüyorum. Benim tercihim her zaman leidse caddesinden aşağıya inildikten sonra Volderpark'a doğru giderken Casino'ya çok yakın bir bölgede bulunan Pancake House olacaktır.
Bunların dışında Türkiye'de bulamayacağınız yüzlerce değişik etnik restoran ( nepal, endonezya..v.s) karşınıza çıkacaktır. Özellikle yediğim bütün Endonezya restoranları son derece başarılıydı.
Leidse meydanı akşamları hareketli bir bölge olması nedeniyle bütün ziyaretlerimde bu bölgedeki otelleri tercih ediyorum. Böylece gün içinde bütün turistik noktalara yürüyerek ulaşırken akşamları da yemek için sorun yaşamamış oluyorum.
Hollanda ziyaretinizde kalabileceğiniz bu bölgede 3 otel tavsiye edeceğim. Farklı ziyaretlerimde 3 tanesinde de kaldım ve konum rahatlık olarak çok memnun kaldım.
- Amsterdam Marriott Hotel ( 5 yıldızlı)
- Park Hotel ( 4 yıldızlı)
- Hampshire Hotel-Amsterdam American
Ayrıca alışveriş yapmak istemezseniz bile binanın mimarisini görmek açısından Amsterdam'ın eski postane binası Magna Plaza mutlaka görülmelidir. 1895 yılında tamamlanan bina 1992 yılında renovasyon geçirerek alışveriş merkezine dönüştürülmüş.
Alışverişten sonra mutlaka Amsterdam'ın en meşhur meydanı Dam Square ziyaret ederek yaşayan Amsterdam şehrini içinize çekin. Şansınıza hava güzelse keyfinizi hiç bir şey bozamaz :) Bu meydanda yer alan Royal Palace ve Madame Tussaud müzesi de ziyaret programınızda bulunabilir.
Royal Palace (Ziyaret ücreti 10 EUR , 1655 yılında inşa edilmiş ve 1806 yılında Napoleon'un kardeşi Louis Napeleon tarafından kraliyet sarayı olarak kullanılmış.)
Amsterdam defalarca ziyaret edilebilecek ve her gidişinizde farklı tatlar bulabileceğiniz şehirlerden benim görüşüm bahar aylarında ziyaret edilerek şehri bütünleştiği lalelerle görmekten yana ancak mutlaka sizler farklı mevsimlerde farklı güzellikleri keşfedeceksiniz.....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder