Çarşamba, Ekim 04, 2006
SEGOVİA-MADRİD-TOLEDO
3. GÜN ( SEGOVİA)
Madrid'deki 3. sabahımızda daha önceden planladığımız gibi Segovia'ya gitmek üzere yola çıkıyoruz. İnternet'den okuduğumuz ve daha önce denenmiş ulaşım planını uyguluyoruz. Metro'dan Principe Pio'da iniyoruz. İstasyondan dışarı çıkıp yaya geçidinden geçtiğinizde karşınızda Hotel Florida Norte ve otelin yanında "La Sepulvedana" Express otobüs servisini görüyorsunuz.Otobüsler her 30 dakikada bir kalkıyor. Bileti binmeden almanız yeterli. Yol 1 saat 15 dakika sürüyor.
Segovia'ya vardığınızda otobüs Pases Ezequıel Gonzales'de duruyor. Otobüs terminalinden çıkıp yürüdüğünüzde hemen karşınızda araba girişi olmayan yürüme yolunu göreceksiniz. Bu yol sizi merkeze ulaştırıyor. Meydana vardığımızın habercisi "Aqueduct "(su kemeri) 800 metre genişliği 29 metre uzunluğundaki su kemeri Romalılardan kalmış ve 19. yy sonlarına kadar kullanılmış.
Segovia kentinin Madrid'e benzer dar sokaklarında yürümeye başlıyoruz. Kent her yıl binlerce turist tarafından ziyaret edilmesine karşın, doğal dokusunu koruyor. Yani hayat olağan bir bir ispanyol şehri havasında devam ediyor. İtalya'daki veya İspanya'nın büyük şehirlerindeki gibi korkunç turist kalabalığı veya turist odaklı yerleşim, dükkanlar v.s yok. Bizim gittiğimiz gün pazar olması nedeniyle bütün dükkanlar kapalıydı yani alışveriş şansımız olmadı :(
Bütün Avrupa şehirlerinde olduğu gibi ana meydana geldiğimizin habercisi katedral oluyor. 1525 yılında inşa edilen ve gotik mimarisine sahip katedral gerçektende çok güzel bir yapıydı. Her gün 10.00- 19.00 saatleri arasında ziyaret edilebiliyor ve giriş ücretsiz. Katedralin bulunduğu meydanda çok sevimli bir sürü cafe var. Bizim gittiğimiz gün maç vardı. Dev bir ekran koymuşlar çoluk çocuk seyrediyorlardı.
Bu arada şehir gerçektende çok küçük elimize harita almamıza karşın dümdüz yürüdüğümüzde her önemli noktayı kolayca bulabildik. Kiliseden dümdüz devam ediyoruz; hedefimiz "Alkazar şatosu". Disneyland'a ilham olmuş şato hemen karşımıza çıkıyor.
Doğrusu hayal kırıklığına uğradığımı itiraf etmeliyim. Ben tepelere tırmanıp, ahşap köprülerden geçip bu şatoya gelmeyi hayal etmiştim. Korkarım bu şatoda prens filanda yoktur :(
1474 yılında inşa edilen şato her gün 10.00-19.00 saatleri arasında ziyaret ediliyor. Ücret ödenirken (8 EUR) kuleye çıkmak isteyip istemediğinizi soruyorlar. İstiyorsanız 1 EUR daha ödüyorsunuz. Çok sayıda merdiven çıkmak gerektiği için yaşlılara ve küçük yerlerden hoşlanmayan kişilere tavsiye etmiyorum. Ben basamakları çıktıktan sonra 5 dakika kendime gelemedim. Gerçi spor yapmayan bir kişi olduğum ve bütün gezi boyunca sürekli yemek yediğimde düşünülürse kaçınılmaz sonuç !!!!
Kuleden iniş çıkmaktan daha kolay oluyor. Müze ve hediyelik eşya dükkanına da kısa bir göz gezdirdikten sonra son olarak kalenin önünde fotoğraf çektiriyoruz. Kalenin içini anlatmadım, çünkü bana çok ilgi çekici gelmedi....
Artık karnımız çok acıkmıtı . Segovia'nın en meşhur kuzu çevirmesini denemek için hazırız. Şehirde kuzu çevirmesiyle ünlü 2 mekan var. Bunlardan birincisi ve en popüleri su kemerini gördüğümüz meydanda bulunan "Meson de Candido" bu mekan kral Carlos ve Antonio Banderas'ın favori mekanı olarak da biliniyormuş. İkincisi bu kadar popüler olmayan ancak bazı gurmelere göre etinin daha lezzetli olduğu söylenen "Jose Maria "( Plaza Mayor) burayı da katedralin olduğu mekanda kolayca bulabilirsiniz. Göz attığımızda buranında içerisi çok kalabalık görünüyordu. Ancak biz kral işi biliyordur düşüncesiyle 1. tercihi seçiyoruz. Geldiğimiz yoldan bakınarak geri dönmeye başlıyoruz.
Günün geri kalanını madrid'de geçirmeyi planladığımız için bu şehire yarım günlük bir zaman ayırmıştık. Dönüş yolunda şehir için yeterli bir zaman ayırmış olduğumuzu konuşuyoruz.Yandaki merdivenlerden indiğimizde mekan heman karşımıza çıkıyor.Tam öğlen yemeği vakti olduğu için içerisi çok kalabalık. İçeri girmeden fiyatlara bakıyoruz . Kuzu çevirme 19 EUR. Gerçektende pahalı!
İçerisi çok hoş dizayn edilmiş. Şık yaşlı ispanyol garsonlar bizi karşılıyor. Masamıza oturana kadar 4 ayrı kişi bize refakat ediyor. İlginç olan fiyatlara rağmen mekan full doluydu ve herkes bizim gibi kotlu, şortlu turistlerdi. TL'nın EUR karşısındaki aciz durumu düşünülürse aslında çokta şaşırmamış olmak lazım. Yarım kuzu çevirmesi ( ağırlıklı olarak kemik ve yağ) ve bir bira için 50 EUR ödedik. Yanında tatlı ve salata yok. Evet çok güzeldi ama Denizli'de yediğim kuzu tandırın veya annemin yaptığı kuzu fırında'nın da bu yediğimiz lezzeten aşağı kalmadığını düşünüyorum. Kral carlos'a yazıp yazık paranı ziyan etme anneme misafir gel mi desem acaba? Şaka bir yana sonuç olarak pişman değiliz; yemesek aklımızda kalırdı. Gurmelere tavsiye ediyorum. Ancak karnım doysun mantığı ile girenler boşversin derim. Civarda daha ucuz yemeklerde bulabilirler :)
Artık dönüş vakti gelmişti.... Biletimizi gidiş dönüş aldığımız için otobüs vaktine kadar terminale yakın bir yerde çay içmeye karar veriyoruz. İspanya'da çay kültürü yok. Genellikle çok sert kahve içiyorlar. İlave süt istediğinizde para talep ediyorlar. Çaylar ise sallama ve pek lezzetli değil. Bu tatilde de en çok çayımızı özlüyoruz. Terminale yakın küçük bir park buluyoruz. Burak bizim cami avlularına benzetiyor ve çok seviyor. Sanırım araplardan kalan bir yapı ve ne yazıkki bütün ispanya gibi burasıda çok pis.
1,5 saat sonra Madrid'deyiz. Öğleden sonrayı müze gezmeye ayırdık. Prodo müzesi pazar günleri ücretsiz gezilebiliyor. Bu arada daha önce bahsetmeyi unuttum. Pazar günleri Madrid'de büyük bir bit pazarı kuruluyor ve turistler arasında çok popüler bir mekan "El Rastro" Saat 10-14.00 saatleri arasında plaza mayor'a çok yakın bir yerde kuruluyor. Biz geç kaldığımız için gidemiyoruz. Ancak gidenler çok kalabalık olduğunu anlatıyorlar......Proda müzesine en yakın metro istasyonunda inerek yürümeye başlıyoruz. Plaza canovas'da karşımıza "Cybele Fountaın" çıkıyor.
Heykelin hemen ilerisinde avrupa'nın en güzel telekominikasyon binası "placio comunicacıones"
Madrid tokyo 'dan sonra en yeşil başkentmiş. Gerçektende her yer yemyeşil ağaçlar, çiçekler ..............
Plaza canovas'da Madrid'deki tek pagan heykeli "Neptune Fountaın" görüyoruz. İspanyollar katolik olmaları nedeniyle şehirde bu tip heykeller yok. İstisna olan bu heykelin hikayesi ise mitolojiye meraklı herkesin bildiği tanıdık bir hikaye... Neptün Cronos'un oğlu ve deniz tanrısı ( Poseidon) olarak biliniyordu. İnsanlar için atı yaratmıştı. Ondan daha faydalı bir şeyi hiç bir bir tanrının yaratamayacağına inanılıyordu. At savaşı simgeliyordu. Atina'nın hakimi olmak için tanrıça Minevra ile kıyasıya rekabet ediyorlardı. Jupiter kim at'dan daha faydalı bir şey yaratırsa o şehrin hakimi olsun deyince Tanrıça Minerva zeytin ağacını barışın sembolü olarak yaratarak yarışmayı kazanıyor ve Atina'nın hakimi oluyordu.
Prodo Müzesi'ne vardığımızda ne yazık ki müzeyi gezmek için çok kısıtlı vaktimiz vardı. Benim tavsiyem ciddi resim severseniz en az yarım günü bu müzeye ayırmakta fayda var. Müze Pazartesi günleri hariç her gün 9.00- 19.00 saatleri arasında açık. El çantalarıyla girilmesine izin verilmediği için bütün çantaları güvenliğe bırakıyoruz. Pazar günleri giriş ücretsiz diğer günlerde ise 3 EUR. Müze girişinde herzaman uzun kuyruklar olduğu için biz en az yoğun olan kapıdan ( bize daha önce rehberimizin tavsiye ettiği gibi) Jardin Botonıco'nun karşısındaki kapıdan giriyoruz.
Vaktimiz kısıtlı olduğu için en ilgimizi çeken Goya'nın eserlerinin sergilendiği 2. kata öncelikli çıkarak kısıtlı vakitte bu bölümü ve daha sonra diğer katları bitirmeye çalıştık. Gerçektende müze çok etkileyiciydi. Saat 19.00'de mecburen ayrılırken aklımızı da müzede bıraktık. Akşam yemeği için metroya binip Sol istasyonunda indik.Öğlen ki tokluğumuz hala devam ettiği için bir önceki gece yemek yediğimiz tapas bar'da bir kaç sandwıch ve bira atıştırıp otelimize dönerek 3. günüde bitirdik.
4. GÜN ( TOLEDO)
Madrid'deki 4. ve son günümüzde sabah erkenden Toledo'ya gidiyoruz. Acele ediyoruz çünkü o gece İstanbul'a döneceğiz ve herhangi bir aksilikle karşılaşmamak için turumuzu tamamlayıp öğlen geri dönmeyi umuyoruz. Ancak ne yazıkki o gün Pazartesi ve Ağustos tatilini bitiren Madrid'liler şehre dönmüşler. Bizim metroya bindiğimiz saat, sabah 8.30 ve işe gitme saatleri..... Metro inanılmaz kalabalık.....Elektrik hatlarındaki sorun nedeniyle Atocha tren istasyonuna vardığımızda saat 9.15 oluyor. Biz hızlı ten AVE'yi kullanarak gitmeyi planlamış ve 9.30'daki treni yakalamayı ummuştuk. İstasyondaki ispanyolların ingilizce konuşamaması ve bizi normal trene yönlendirmeleri nedeniyle treni kaçırıyoruz. Bir sonraki tren 10.30'da. Hergün 10 tren seferi bulunuyor.Tren saatlerini istasyondaki danışmadan öğrenebilirsiniz. Ancak benim tavsiyem Toledo şehri çok turistik ve kalabalık olduğu için bu iki saatten birini seçmeniz yönünde . Tren ücreti 8 EUR ve gidiş dönüş alırsanız, 12,80 EUR. Yolculuk 35 dakika sürüyor ve trenin içi çok rahat.........
Toledo'ya vardığınızda tren istasyonunda isteyen turist'ler için şehri gezdiren tur otobüsleri var. Tur fiyatına harita'da dahil 15 EUR sanırım. Biz şehrin içindeki turistik zoco trenle gezmeyi planladığımız için binmiyoruz. İstasyonun önünden taksiye binerek şehir merkezine gidiyoruz. Fiyat belediye otobüsle aynı kapıya geldiği için taksiye binmenizi tavsiye ederim.
Şehire turla gitmişseniz bütün tur otobüsleri şehrin dışınıda gezdiriyor ki bu mutlaka şehri tamamen görmek için yapılması gereken bir atraksiyon ancak bizim gibi bireysel gidiyorsanız yapılacak en iyi şey önce Zoco trene binerek şehrin dışını gezmek, sonrasında ise yürüyerek ve elde bir toledo kitabıyla gezmek . Zoco tren her gün 11.00-24.00 saatleri arasında her yarım saatte bir Plaza de Zocodover'den kalkıyor. Taksiye istasyondan bindiğinizde buraya gitmek istediğinizi söylerseniz treni kolayca bulabilirsiniz hemen meydandaki eczane'nin önünden kalkıyor. Bir kişi 3,5 EUR ve tur 55 dakika sürüyor. Süper..........
Toledo 1563 yılına kadar İspanya'nın başkenti olmuş. Ancak daha sonra kral Felipe'nin rahatsızlığı nedeniyle Madrid'i başkent yaparak taşınmasından sonra İspanya'nın manevi başkenti olarak kalmış. Şehir'de İslam, yahudi ve hırıstiyan izleri yanyana.........Alkazar şatosu birinci ziyaret edilecek noktalardan birisi, savaş müzesi olarak kullanılıyor.Biz trenle geçerken dışarıdan görüyoruz.
Kathedral'in kulesi şehrin dışından görülüyor. Bütün binalar eski ve çok güzel.... şehir tam bir açık hava müzesi.
Şehrin etrafındaki turumuz bittikten sonra şehrin içinde gezmeye başlıyoruz. Öncelikle yahudi mahallesini merak ediyor. Bizde harita'da orayı işaretleyerek yürüyoruz. Trenden kulesini gördüğümüz kathedral karşımıza hemen çıkıyor....
Kathedral'in içinde fotoğraf çekilmesine izin verilmiyormuş ve giriş paralı. Dini bir yere giriş için para alınması çok saçma geliyor. Ancak toledo'da bütün kiliselere ve sinagoglara girişte para alındığını turumuzun sonunda öğreniyoruz. Biz katedralin içine girmeden gezintimize devam ediyoruz.
Toledo'dan hediyelik eşya olarak küçük kılıçlar ve silahlar alabilirsiniz. Ancak havaalanında sorun çıkarabiliyormuş......Ben meşhur Manchego peynirlerinden kendime ve arkadaşlarıma hediye olarak almak istemiştim ama ne yazık ki burak dönüşte alalım dedi ve birdaha dükkanı bulamadık:(
Toledo'nun sokakları o kadar dar ki araba geçtiği zaman yürümek gerçektende işkence oluyor. Niçin şehir trafiğe kapatılmamış anlamak mümkün değil....Dar sokaklarda kaybolmak çok kolay , labirent gibi sokaklarda harita'nında çok yardımcı olabildiğini söyleyemiyeceğim. Neyseki trene bindiğimiz meydanı bulmak çok kolay. Burayı bulduktan sonra haritaya tekrar bakarak yola devam :)
Şehrin etrafı taja nehri ile çevrili o yüzden şehrin dışını gezerken tarihi binalar ve nehir çok güzel bir görüntü sergiliyor.
Sevimli trenimiz yandaki resimde :)
Santa Cruz, toledo'nun ana müzesi ve meydana çok yakın civarında yemek yenebilecek yerlerde var......
Yahudi mahallesini bulduktan ve sinagoglarıda gördükten sonra istemeden dönüş yoluna geçiyoruz.
Madrid'e dönmeden meydanda Mc Donalds'dan birşeyler atıştırıyoruz. Trenimize binip 35 dakika'da madrid'de oluyoruz. Yaşasın hızlı tren......Bu şehir için son söz olarak diyebilirim ki Toledo gerçektende çok güzel ve mutlaka görülmesi gereken bir şehir ancak bu şehir için 1 gün ayırmanızı tavsiye ederim.
Madrid'de kalan vaktimizde Retiro Park'a gidiyoruz. Prodo müzesinin yakınında yer alan park gerçektende çok büyük. Ancak bana çok ilgi çekici ve sevimli gelmediğini itiraf etmelim. Çıkışı bulmak içinse çok ciddi bir yol yürüdük......
Evet Madrid turumuz'da burda bitiyor. Hızlıca otele gidiyoruz. Üstümüzü değitirdiğimizde otobüs kalkmaya hazırdı. Havaalanında gecikme olmamasına karşın eve vardığımızda sabah 4 olmuştu. Artık uyumak için çok geçti..... Burak erken açan bir pastaneden sıcak çıkmış poğçalarımızı alıyor bende çayı demliyorum. Evde olmak çok güzel. Kızımı çok özledim... Bir daha onu bu kadar uzun bırakmayı istemiyorum ama böyle bir tatilede gerçektende ihtiyacımız varmış......
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
4 yorum:
Sevgili Pınar Hnm,
Haftaya annem ve babamla birlikte 5 günlük Madrid turuna katılacağız.Mümkün olduğunca rehber ve turdan ayrı özgür gezmeyi sevdiğimiz için her zaman gitmeden önce internet araştırması yaparım.Ancak bu sefer sizin yazılarınız sayesinde vakit harcamama gerek kalmadı,sadece sizin yazılarınız döktürdüm ve seyahat boyunca bize rehberlik yapacaklar.Bizim gibi gezmeyi seven insanlar için böyle ayrıntılı ,resimli ve güzel hazırlanmış gezi notlarının ne kadar önemli olduğunu eminim çok iyi anlarsınız.
Ben ve ailem size çok teşekkür ediyor,ailenizle birlikte daha nice mutlu seyahatler diliyoruz...
benım ıcınde gerçekten cok faydalı oldu cok guzel yazmışsınız
Sevgili Pınar,
Yardımın için çok teşekkürler.
Segovia otobüsü artık principe pio metro istasyonunnun içinden kalkıyor.
Bende bu açıklayıcı ve çok faydalı yazınız için teşekkür ederim, tavsiyelerinizide dikkate alacağım!
Yorum Gönder