Annency diğer Avrupa şehirlerinden bana daha farklı geliyor. Sanırım göl kıyısında olması ve akşamlarıda genç nüfusuyla hareketli olması onu farklı kılıyor. Gezimize göl kenarından başlıyoruz. Annecy gölü ve etrafındaki 40 km yürüyüş yolunun sağladığı spor olanakları özellikle yakın şehirlerdeki gençler için şehrin cazip olmasını sağlıyor. Bu durum şehrin genç nüfusunu kolaylıkla açıklıyor. Su sporlarının yanı sıra gölde gezi tekneleriyle küçük bir geziye çıkmakta turistler için mümkün......
Göl kenarındaki gezintiden sonra eski şehir bölgesine doğru yürüyoruz. Nehrin bir koluyla göl arasındaki bağlantıda eski şehir bölgesi kurulmuş. Nehrin etrafında küçük kafeler ve restauranlar bulunuyor. Küçük dar sokakları ve nehirle bağlantı kuran köprüleriyle şehre niçin Alplerin Venediği denildiğini daha iyi anlıyoruz.
Annecy şehrini keşvetmek isteğimi yaratan fotoğraflarda her zaman Palais de L'isle yer alıyordu. 12. yy'da hapisane olarak inşa edilen yapı şimdi müze olarak kullanılıyor. Akşam olurken egzotik yapının gece nehre yansıyışına karşı bir kadeh fransız şampanyası içerek, şehirdeki ilk gecemizin keyfini çıkarıyoruz.
Ertesi sabah çok güzel bir fransız pastanesinde kruvason ve kahve ile kahvaltımızı ediyoruz. Aue Fidele Berger isimli bu pastanede hayatımın en güzel kruvasonlarını yedik. Ağırlıklı yerel halkın bulunduğu yerlerde özel lezzetler yakalamak daha kolay oluyor. Pastalarından yemedik ancak çok güzel görünüyorlardı.
Kahvaltıdan sonra tepeden Annency manzarasını görebilmek için kaleye yürüyerek çıkmaya karar veriyoruz.
Chateau d'Annecy ulaşmak için yaklaşık 15 dakikalık bir yokuş çıkmamız gerekiyor. 12.yy'da inşa edilen şato, Cenova Kontuna ev sahipliği yapmış.1953 yılından itibaren de müze olarak kullanılmaya başlanmış.
Kaleden aşağıya inmeden önce sergi salonlarını geziyoruz. İki salonda da yer alan sergileri keyifle geziyoruz. 1. salonda cam sanatı, 2. salonda ise hayvanlara ilişkin sergiler bulunuyordu. Muhtemelen siz gittiğinizde farklı bir konuda sergi açılmış olacaktır. Ancak tarihi salonlarda yer alan sergileri ilginizi çekiyorsa ziyaret etmenizi tavsiye ederim.
Dönüş yolumuz yokuş aşağı olduğu için daha kısa sürüyor. Eski şehirde kahvelerimizi içerek , etrafımızı seyrediyoruz. Bu bölge o kadar keyifli ki uzun süre kalkmak istemiyoruz. Keyfimizi güzel bir sandviç ve Annecy yöresine özel likörler tamamlıyor.
Bu keyifli saatlerden sonra Annecy'nin sokaklarında kaybolmaya sıra geliyor. Şehirde büyük alışveriş merkezleri sınırlı sayıda olmasına karşın, pek çok ürünü bulabileceğiniz dükkanlar eski şehrin etrafında sıralanmış durumda. Gezilerim sırasında alışveriş için zaman harcamamayı tercih etmeme karşın, özellikle ev tekstili ve aksesuarlarının bulunduğu mağazalarda çok keyifli saatler geçirdiğimi itiraf etmeliyim. Özellikle Rue St Claire bölgesinde keyfinize uygun pek çok markayı birlikte görebilirsiniz.
Akşam yemeğinden önce gölün kenarında tekrar güzel bir yürüyüş yaparak aşıklar köprüsüne ( Pont Des Amoureux) gidiyoruz. Köprüde birbirini öpen çiftlerin bir ömür boyu birlikte olacağı hayaline inanmamakla birlikte, ya doğruysa diyerek şansımızı deniyoruz :)
Alpler'in bu romantik kentinde son akşam yemeğimiz için nehrin kenarındaki alman lokantası Münih'i seçiyoruz. Münih restaurant hem bira çeşidiyle, hemde uygun fiyatlarıyla kalbimizi kazanıyor.
Ertesi akşam Cenevre havaalanından İstanbul'a dönecektik. Önümüzde uzun bir gün vardı. Ancak 2 gün Annency için yeterliydi ve Cenevre'de daha önceki gezilerimiz sırasında gördüğümüz bir şehirdi. Biz fransız alplerine yakışır bir final yapmaya karar vererek son günümüzde Chamonix- Mont Blanc için yola düşüyoruz.
Yaklaşık. 1 saatlik ( 100 km) bir yolculuktan sonra Chamonix köyüne varıyoruz. Trenle gitmek isterseniz yol yaklaşık 2 saat 20 dakika sürüyor. Köy !!! Burası gerçektende şehir olmuş !!!! İsviçre alpleri gibi yeşilik bekleyen bizler için biraz hayal kırıklığı olsa da kışın bu bölgede kayak yapmanın akşamları ise onlarca restaurant'da fransız mutfağının tadını çıkarmanın çok keyifli olacağını düşünüyoruz.Gezimiz Mayıs ayında olması nedeniyle köyde kar bulunmuyordu. Ancak dağlardaki kar 12 ay kalıyormuş.
Zamanımız kısıtlı olduğu için yapacaklarımızı gözden geçiriyoruz. En cazip aksiyon 3842 Metre yüksekliğe çıkarak cam bir terastan Mont-blanc 'in zirvesine ( Aıguılle Du Mıdı ) çıkmaktı. Gezi yazılarında bu yükseklikte neefesinin kesildiğini söyleyenlerin sayısını ve en küçük bir aksilikte dönüş uçağını kaçırabileceğimizi düşünerek, bu maceraya girmemeye karar veriyoruz. Ancak siz gitmek isterseniz ilk teleferikle 2747 metreyi çıktıktan sonra ikinci asansörle kalan 45 km'lik yolu 20 dakika içinde çıkabilirsiniz.Önemli bir bilgi daha 3 yaşından küçük çocukların bu maceraya katılmasına izin verilmiyor !
İkinci seçeneğimiz buz mağarasını ziyaret etmekti. Montenvers Mer De Glace ulaşmak için 1000 metreyi bir trenle çıkmamız ve mağaraya ulaşmak içinde yürümemiz gerektiğini öğreniyoruz. Ancak tren istasyonuna geldiğimizde kötü bir sürpriz bizi bekliyordu. Trenle seyahat edebilirdik ancak buz mağarası ziyarete kapalıydı. Artık bu noktadan sonra farklı bir plan yapmak istemediğimiz için trene biniyoruz.
Önceki gezi yazımız için Evian-Yvoire
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder