
Cuma, Ağustos 07, 2009
Suada Quante

Cumartesi, Ağustos 01, 2009
İSVİÇRE 7. GÜN ZÜRİH
İsviçre'nin en büyük kenti olan zürih aynı zamanda ülkenin sanat ve alışveriş konusunda en iddalı şehri..... Önemli sanat çalışmaları Kunsthaus ve Rietberg Müzelerinde sergileniyor. Alışveriş için en iyi adres Bahnhofstrasse and Niederdorf caddeleri....
St Peter's kilisesi ve bulunduğu meydan çok güzeldi. kilisenin 13. yüzyıldan kalma çan kulesinde dünyanın en büyük saatini gördük. Burayı merkez yaparak limmat nehri'ne doğru şehrin daracık sokaklarını yağmur altında keşvetmeye çalıştık.İsviçre'nin en güzel caddesi bahnhofstrasse'de vitrinlere baktık. ( Bu cadde 1,5 km uzunluğunda) Nehrin karşı kıyısına geçerek grossmünster katedralini ziyaret ettik. 15. yüzyılda inşa edilen ve 18. yüzyılda kubbeyle örtülen ikiz kuleler sehrin en dikkat çekici anıtları.

İSVİÇRE 6. GÜN BERN
6. günün sabahında gözlerimizi isviçre'nin başkenti Bern'de açıyoruz.Bern tarihi ve doğasıyla güzel bir Avrupa başkenti. 1191 yılında Dük Berchtold V. von Zähringen tarafından kurulmuş,1848 yılından beri ise başkent....Şehrin sembolü Ayı, evet yanlış okumadınız. Şehrin kurucusu ava ilk çıktığında hangi hayvanı vurursa onun şehrin sembolü olacağını söylüyor ve avda ilk vurduğu hayvan Ayı oluyor. Aynı zamanda yüzyıllardır şehrin sembolü olan Ayıların bulunduğu büyük bir park ( Barengraben) turistlerin ziyaretine açık.
Otelimiz (Nov Otel) eski şehire yürüyerek 20 dakika uzaklıkta olduğu için kolayca yürüyerek merkeze iniyoruz. Yolumuzun üzerindeki Rosegarden gerçekten çok güzel...http://boga.unibe.ch/boga/ Bu büyük park binlerce değişik çeşit bitkiyi ve gülü görmek mümkün...
Otelimiz (Nov Otel) eski şehire yürüyerek 20 dakika uzaklıkta olduğu için kolayca yürüyerek merkeze iniyoruz. Yolumuzun üzerindeki Rosegarden gerçekten çok güzel...http://boga.unibe.ch/boga/ Bu büyük park binlerce değişik çeşit bitkiyi ve gülü görmek mümkün...
Çarşamba, Temmuz 08, 2009
İSVİÇRE 5. GÜN Chateau De Chıllon-Gruyers-Frıbourg
Salı, Temmuz 07, 2009
İsviçre 4. gün Cenevre-Lozan-Vevey-Montreux
Pazartesi, Temmuz 06, 2009
İSVİÇRE 3. gün İnterlaken-Mürren-Wengen
İsviçre'deki 3. günümüzde alpleri yakından görmek için hazırız. Interlaken dan trenle Lauterbrunnental'e gidiyoruz. Orada tren değiştirerek daha küçük bir trenle Wengen'e doğru çıkmaya başlıyoruz. Denizden 1274 metre yükseklikteki dağ köyü nefes kesici güzellikte. Niçin balayı için tavsiye edilen mekanlardan biri olduğunu oraya ulaştığımızda anlıyoruz. Trenden sadece biz iniyoruz. Geri kalanlar Avrupa'nın zirvesi olarak bilinen Jungfrau'ya çıkmak ve buz oteli görmek için yola devam ediyorlar.
Cumartesi, Temmuz 04, 2009
İSVİÇRE 2. GÜN INTERLAKEN-BRIENZ
Çarşamba, Temmuz 01, 2009
İSVİÇRE GEZİSİ-1.GÜN LUZERN
İsviçre gezimiz 13 haziran günü Zürih'de başladı. Bu şehri gezmeyi son güne bıraktığımız için trenle Luzern'e geçtik.Yaklaşık 1 saatlik yolculuktan sonra benim çok romantik bulduğum Luzern'e vardık. İtalyan sınırına yakın olmasına karşın daha çok alman etkisinde bulunan luzern küçük bir şehir. Bu nedenle gezi planımızda 1 gün ayırmak mantıklı bir kararmış.
Çarşamba, Mayıs 13, 2009
Salı, Mart 10, 2009
Bahar geldi....Can Dündar duygularıma tercüman oldu..

Bugünlerde herkes gitmek istiyor.
Küçük bir sahil kasabasına,Bir başka ülkeye, dağlara, uzaklara...
Hayatından memnun olan yok.Kiminle konuşsam aynı şey...Herşeyi, herkesi bırakıp gitme isteği. Öyle "yanına almak istediği üç şey" falan yok.
Bir kendisi.Bu yeter zaten.Herşeyi, herkesi götürdün demektir.
Keşke kendini bırakıp gidebilse insan.Ama olmuyor.
Hadi kendimize razıyız diyelim, öteki de olmuyor.
Yani herşeyi yüzüstü bırakmak göze alınmıyor.Böyle gidiyoruz işte.
Bir yanımız "kalk gidelim",öbür yanımız "otur" diyor.
"Otur" diyen kazanıyor.O yan kalabalık zira...
İş, güç, sorumluluk, çoluk çocuk, aile,Güvende olma duygusu...
En kötüsü alışkanlık.
Alışkanlığın verdiği rahatlık,Monotonluğun doğurduğu bıkkınlığı yeniyor.Kalıyoruz...
Kuş olup uçmak isterken, ağaç olup kök salıyoruz.Evlenmeler...Bir çocuk daha doğurmalar...
Borçlara girmeler...İşi büyütmeler...
Bir köpek bile bizi uçmaktan alıkoyabiliyor.Misal ben...Kapıdaki Rex'i bırakıp gidemiyorum.Değil bu şehirden gitmek,İki sokak öteye taşınamıyorum.
Alıp götürsem gelmez ki...Bütün sokağın köpeği olduğunun farkında,Herkes onu, o herkesi seviyor.Hangi birimizle gitsin?
"Sırtında yumurta küfesi olmak" diye bir deyim vardır;Evet, sırtımızda yumurta küfesi var hepimizin,Kendi imalatımız küfeler.
Ama eğreti de yaşanmaz ki bu dünyada.Ölüm var zira.Ölüme inat tutunmak lazım,İnadına kök salmak lazım.
Bari ufak kaçışlar yapabilsek.Var tabii yapanlar, ama az.Sadece kaymak tabakası.Hepimiz kaçabilsek...
Bütçe, zaman, keyif... Denk olsa.Gün içinde mesela...Küçücük gitmeler yapabilsek.
Ne mümkün.Sabah 9, akşam 18
Sonra başka mecburiyetler.Sıkışıp kaldık.
Sırf yeme, içme, barınmanın bedeli bu kadar ağır olmamalı.
Hayatta kalabilmek için bir ömür veriyoruz.Bir ömür karşılığı, bir ömür yani.Ne saçma...
Bahar mıdır bizi bu hale getiren?Galiba.Ben her bahar aşık olmam ama
Her bahar gitmek isterim.
Gittiğim olmadı hiç,Ama olsun... İstemek de güzel.
Can Dündar
Küçük bir sahil kasabasına,Bir başka ülkeye, dağlara, uzaklara...
Hayatından memnun olan yok.Kiminle konuşsam aynı şey...Herşeyi, herkesi bırakıp gitme isteği. Öyle "yanına almak istediği üç şey" falan yok.
Bir kendisi.Bu yeter zaten.Herşeyi, herkesi götürdün demektir.
Keşke kendini bırakıp gidebilse insan.Ama olmuyor.
Hadi kendimize razıyız diyelim, öteki de olmuyor.
Yani herşeyi yüzüstü bırakmak göze alınmıyor.Böyle gidiyoruz işte.
Bir yanımız "kalk gidelim",öbür yanımız "otur" diyor.
"Otur" diyen kazanıyor.O yan kalabalık zira...
İş, güç, sorumluluk, çoluk çocuk, aile,Güvende olma duygusu...
En kötüsü alışkanlık.
Alışkanlığın verdiği rahatlık,Monotonluğun doğurduğu bıkkınlığı yeniyor.Kalıyoruz...
Kuş olup uçmak isterken, ağaç olup kök salıyoruz.Evlenmeler...Bir çocuk daha doğurmalar...
Borçlara girmeler...İşi büyütmeler...
Bir köpek bile bizi uçmaktan alıkoyabiliyor.Misal ben...Kapıdaki Rex'i bırakıp gidemiyorum.Değil bu şehirden gitmek,İki sokak öteye taşınamıyorum.
Alıp götürsem gelmez ki...Bütün sokağın köpeği olduğunun farkında,Herkes onu, o herkesi seviyor.Hangi birimizle gitsin?
"Sırtında yumurta küfesi olmak" diye bir deyim vardır;Evet, sırtımızda yumurta küfesi var hepimizin,Kendi imalatımız küfeler.
Ama eğreti de yaşanmaz ki bu dünyada.Ölüm var zira.Ölüme inat tutunmak lazım,İnadına kök salmak lazım.
Bari ufak kaçışlar yapabilsek.Var tabii yapanlar, ama az.Sadece kaymak tabakası.Hepimiz kaçabilsek...
Bütçe, zaman, keyif... Denk olsa.Gün içinde mesela...Küçücük gitmeler yapabilsek.
Ne mümkün.Sabah 9, akşam 18
Sonra başka mecburiyetler.Sıkışıp kaldık.
Sırf yeme, içme, barınmanın bedeli bu kadar ağır olmamalı.
Hayatta kalabilmek için bir ömür veriyoruz.Bir ömür karşılığı, bir ömür yani.Ne saçma...
Bahar mıdır bizi bu hale getiren?Galiba.Ben her bahar aşık olmam ama
Her bahar gitmek isterim.
Gittiğim olmadı hiç,Ama olsun... İstemek de güzel.
Can Dündar
Cumartesi, Ocak 17, 2009
BİR RESTAURANT ( MAİ-LİNG ), BİR KİTAP, BİR FİLM

Kış geldiğinden beri çok fazla dışarı çıkmak istemiyor canımız ama cumartesi akşamını kendimize ayırmaya karar verdik. Uzun zamandır gitmek istediğim Mai-Ling Chinese&Suşi restaurant'da yer ayırtık. İyiki ayırtmışız çünkü hava kararınca dışarı çıkmak isteğimin azalmasını rezervasyonumuzun olması önledi. Diğer bir nedende çok küçük bir yer olduğu için rezervasyonsuz yer bulmak imkansız. Mekan küçük olmasına karşın çok zengin bir yemek menüsü var. 1957 yılında taksimde açılan ilk Çin lokontası 2000'li yıllarda kapanmış. Sahibi uzun bir aradan sonra kızının adını verdiği bu mekanı geçen sene açmış. Zengin menüden seçim zordu ama klasik başlangıç olarak acılı ekşili çorbayı seçtik. Çıtır tavuk, soslu ördek, suşi, çin mantısı ve sebzeli pilav diğer seçtiklerimizdi. Özetle son zamanlarda gittiğim en başarılı çin lokantası yorumunu yapabilirim. Fiyatlar çin lokantasına göre normal ortalama tatlı dahil adam başı 60-70 civarı diyebiliriz.


Ahmet Ümit kendi romanını şu şekilde özetliyor. ´´Bu romanda Şems cinayeti üzerinden batı düşüncesi ile doğu düşüncesini kıyaslıyorum. Doğuda her zaman akıl yerine sezginin ön planda tutulduğu bir düşünce hakimdir. Bunun en ucunda ezoterizm vardır. Sonuçta, doğu toplumlarını asıl etkileyen düşünce ezoterizmdir. Batı ise esas olarak akla dayanır. İnsanı akıldan ibaret görürler. Tabii bu yanlış bir şey, ama maddi olarak çok geliştiler ve dünyayı yöneten insanlar haline geldiler. Bu kitapta ben bu batı düşüncesinin bakış açısını incelemeye çalışıyorum. Oradaki kahramanlardan biri Türklerden de nefret eden İngiliz bir kadın. Bu kadın bir gün Konya´ya gelir ve burada birtakım olaylarla karşılaşır ve bize dair düşüncelerinde bazı değişiklikler olur" Kitap çıktığı 1,5 ayda 45.000 satmış ben tavsiye ediyorum.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)